Kamuflaj Balığı




Kamuflaj

Gözden gizlenmek, saklanmak anlamına gelen kamuflaj, savaşta ve doğal hayatta düşmandan saklanmak, düşmanı şaşırtmak için kullanılan bir stratejidir. Kelimenini kökeni Fransızca'dır.

18. yy. a kadar kullanılmayan bu strateji, teknolojik silahların ilerlemesi ile cazip hale geldi. Eski dönemlerde düzenli orduların elbiseleri rengarenk idi ve her grubun rengi farklı idi. Bu, savaş cephesinde düşman ve dostun anlaşılması için önemli bir unsurdu. Fakat sanayi devrimi ile gelişen teknoloji ve silah endüstrisindeki ilerlemeler sonucu, gizlenmenin önemi ortaya çıktı.

Doğal hayatta, avın avcıdan korunabilmesi için ya da avcının avını yakalaması için kamuflajın doğal refleks olarak kullanıldığı bilinmektedir

Aslan Cita Sırtlan







Aslan

Afrika aslanı, savanların en büyük yırtıcısı, dünyanın en büyük ikinci kedisi gibi unvanları elinde bulunduran 4 büyük kediden bir tanesidir. Erkek aslanın boyu 90 cm’i kuyruk olmak üzere 2,70 metreyi, ağırlığı ise 260 kiloyu bulabilir. Dişiler ise bunun neredeyse yarısı kadardır. Postu kahverengimsi sarıdır. Erkeğin yelesi kahverengimsi sarıdan siyaha kadar değişir. Geniş alınlı, güçlü çeneli, uzayıp çekilebilen tırnaklı, sarımtırak kısa ve yatık tüylüdür. Kuyruğunun ucu püsküllüdür. Erkek aslanın başının etrafı uzun ve güzel bir yele ile süslüdür. Omuzlarının üzerine kadar dağılan bu perçem, kızdığı zaman kabarır. Çok güçlü ve cesur olduğundan dolayı hayvanların kralı olarak adlandırılır. Yeryüzünde en büyük ikinci kedidir. Vahşi hayatta bilinen en güçlü birinci saldırgan kedidir. Korkunç kükremeleri 5 km ileriden duyulabilir.Aslanın sinirlendiği zaman ne yapacağı bilinmemektedir.İnsanları av olarak kullanabilirler.

Sırtlan

Afrika kıtası ve Hint alt kıtasına özgüdür. Leş de yerler.Aslan, pars gibi güçlü hayvanların elinden kolaylıkla avlarını alabilirler. Afrika'da bulunan etobur hayvanların arasındaki en güçlü çeneye sahip hayvanlardır. Asıl sırtlanların çeneleri o kadar kuvvetlidir ki kemikleri bile kırabilirler. Bu yüzden çok aç kaldıklarında kemik yedikleri de görülmüştür.





Elektrikli yılan balığı

Elektrikli yılan balığı, adından ve görüntüsünden tahmin edildiği gibi bir yılan balığı olmayıp, yeni dünya bıçak balıkları (Gymnotiformes) takımından sayılır. Asıl yılan balığı gibi silindirik uzun bir vücudu vardır. Anal yüzgeci hemen hemen tüm vücut boyunca ilerler ve kuyruk ucunda son bulur. Sırt- kuyruk ve karın yüzgeci mevcut değildir. Boyu 2.5 metreyi bulabilirken ağırlığı 20 kg'a kadar gelebilir. Geniş, oval ve yassı olan kafası heybetli bir ağız taşır. Renk, griden kahverengimsi boz renge kadar uzanır. Ağız boşluğundaki özel bir kan damarından oksijen alır ve ortalama her on dakikada bir su yüzeyinde hava solur.

Vücudunun büyük kısmı, aslında yüksek gerilim salan kaslara dönüşmüş elektrik organları (elektroplax) ile kaplıdır. Bu organlar, herbiri düşük gerilim üreten çok sayıdaki elektrik üreten elementlerden oluşur. Bu aynı, seri olarak bağlanmış bir pil sistemi gibi gerçekleşir. Bir elektrikli yılan balığında 5.000 ile 6.000 arasındaki elektroplax, beraberce 500 voltluk bir gerilim, 500 wattlık elektrik üretebilir.

Organlar, avlarını yakalamasına ve savunmaya hizmet ederler. Gerilim, sadece küçük balıkları öldürürken, ayrıca bir insanı da ölümcül olarak yaralayabilecek durumdadır. Alexander von Humboldt'un ünlü Güney Amerika keşif gezisinde tasvir ettiği gibi, elektrikli yılan balığı hatta atları bile öldürebilir.

Halkın, balığın çarpmasından korkusu o kadar abartılıydı ki biz ilk üç gün hiçbir şey hissetmedik. Derken rehberimiz atları ve katırları suya getirdi ve avlamaya başladı. Daha beş dakika geçmişti ki iki at boğuldu. 1.6 m boyundaki elektrik balığı atın karnına saldırdı ve onu çarptı. Ancak zamanla eşit olmayan savaşın ateşi düştü ve tükenmiş balıklar dağıldı. Birkaç dakika sonra beş büyük yılan balığımız vardı. Onlarla dört saat boyunca deneyler yaptıktan sonra takip eden günlerde, kas halsizliği, eklem ağrıları ve genel iç bulantısı hissettik.

(Not: Humboldt burada özellikle, atların boğulduğunu vurguluyor. Yılan balığının çarpması at için öldürücü olmasa da onu durgun bir suda da boğulabilecek kadar uyuşturuyor.)

Elektrik çarpması balığın bulanık suda yön tayinine, kendi sınırlarını belli etmesine ve çiftleşecek partner bulmasına da hizmet eder. Balık bu esnada daha zayıf ve daha yavaş impulslar üretir.

Genç yılan balıkları zeminde yaşayan omuriliksizleri yerler. Buna karşın yetişkinler, ağırlıklı olarak yemeden önce öldürdükleri balıklarla beslenirler.

Elektrikli yılan balıkları, çiftleşme için partnerlerini, elektrik salınımlarının yardımıyla ararlar. Bu zayıf salınımları mhtemel partner bulanık suda hisseder. Çiftleşme genelde Eylül ile Aralık arasında yer bulur. Erkekler su bitkileri ile yuva kurar, yumurtalara ve sonra da larvalara bekçilik yaparlar. Bunlar, yumurtadan çıktıklarında on santimetre boyundadırlar.

Baykuş



Baykuş

Başları büyük ve tüylüdür. Kuyrukları kısa olmakla beraber, kanatları enli ve uzundur. Bir kısmının kanat açıklığı, bir adam boyuna ulaşır. Serçe kadar küçük olanları da vardır. Gagaları kıvrık, pençeleri keskin kanca tırnaklı ve döner parmaklıdır. Kuvvetli pençeleri adeta avına kenetlenir.

Baykuşlar tam bir sessizlik içinde avlanır. Bütün vücudu yumuşak ve ince tüylerle kaplıdır. Tüyler, uçuş sırasında tabii bir susturucudur. Uçuş esnasında kanatlarının “pırpır” sesi duyulmaz. İri gözleri, başlarının yanında değil önündedir. Aşırı büyüklükteki gözleri, göz oyuğunda hareket edemez. Araba farı gibi yuvalarında sabittir. Ama baykuş boynunu 270 derecelik alan içinde rahatça çevirerek çevresini kontrol edebilir. Dişi baykuş erkeklerinden daha iri olup, 2-10 yumurta yumurtlarlar. Kuluçka süresi 30-40 gündür. Yumurtadan çıkan yavruların göz ve kulakları kapalıdır. Yavruların yuvada kalma süresi farklıdır.

Ayılar Belgeseli




Ayı

Ayılar genellikle iri ve hantal yapılı kısa bacaklı hayvanlardır. Ağırlıkları Malaya ayısında yaklaşık 27-46 kg’dan başlayarak Alaska iri boz ayısında 780 kg’a kadar ulaşır. Erkek ayılar daima dişilerden daha iri olurlar. Bu iri gövdelerine karşın çoğu iyi bir tırmanıcı ve usta bir yüzücüdür. İnsanlar gibi topukları da yere değmek üzere bütün ayak tabanını basarak yürüyebilirler. Her ayağında beş parmak, parmaklarının ucunda da içeri çekilmeyen tırnakları vardır. Tembel ayı gibi bazı türlerde pençeleri kazmaya çok elverişlidir. Kuyrukları çok kısadır. Tüyleri uzun ve çoğu türlerde kahverengi ya da siyah olmak üzere tek renklidir. Sadece büyük pandanın beyazlı siyahlı bir rengi ve kutup ayısının beyaz renkli tüyleri vardır. Bazı türlerin göğüslerinde ya da yüzlerinde farklı Ayılar genel olarak hem et hem de otla beslenen hepçil hayvanlardır. Bu hayvanların beslenmesinde et, balık ve meyve önemli yer tutar.Ama familya üyelerinin beslenme tercihleri türden türe değişiklik gösterebilir. Örneğin tümüyle etobur olan kutup ayısı en çok fokları yeğlerken büyük ölçüde otçul olan gözlüklü ayı bitkilerle beslenmeyi seçer. Bu arada hemen hepsi baldan hoşlanır.


Yaşam Şekli Genellikle kuytu orman köşelerindeki ağaç oyuklarında ya da büyük kayaların arasında oluşan çukurlarda, mağaralarda, inlerde, yaşarlar. Kış gelmeden önce bol bol beslenerek semiren ayılar kışın büyük bir bölümünü inlerinde, düzensiz biçimde uyuyarak geçirirler. Ama bu uzun uyuklama gerçek bir kış uykusu sayılmaz.

İnsanlar tarafından, postu eti ve yağı için olduğu kadar anı değeri için de avlanan ayılar doğada yabani olarak 15-30 yıl kadar, yakalanıp insanlarca bakıldıklarında ise çok daha uzun yaşarlar.



Akrep




Akrep (Scorpiones), takımını oluşturan genellikle sıcak ve nemli bölgelerde yaşayan, vücutları sert kitin bir tabaka ile örtülü, kıvrık ve kalkık kuyruğunda zehir iğnesi bulunan eklembacaklılara verilen ad.

Taşların altında, duvar yarıklarında, kurumuş ağaç kabukları altında veya yer altında kazdıkları dehlizlerde rastlamak mümkündür. Karlı bölgeler hariç hemen hemen her yerde yaşarlar. Yalnız yaşamayı severler.Boyları 2 cm ile 15 cm arasında değişir. Yassı halkalardan teşekkül eden vücut; başla kaynaşmış bir gövde, karın ve kuyruk (telson) olmak üzere üç bölümden meydana gelir. Gövdede önden arkaya doğru büyüklükleri artan, uçları çift çengelli dört çift yürüme bacağı bulunur. Gövdeye bağlı karın kısmı ise 7 geniş halkadan meydana gelmiş, alt yüzeyinde birinci halkada kapaklı bir adet cinsiyet açıklığı, ikinci halkada dokunum ve iz bulma görevi yapan bir çift tarak organı, 3, 4, 5 ve 6. halkalarda "kitap trakeleri" adını alan solunum organına ait birer çift olmak üzere toplam dört çift solunum deliği (stigma) vardır. Karın kısmından sonra 6 adet dar ve yuvarlaksı halkalardan meydana gelen ve bir yay gibi sırta doğru bükülebilen akrebin kuyruğu, eğrilmiş bir zehir iğnesi veya mızrağını taşıyan şişkin halka ile biter. Akrep, yürüdüğünde kuyruğunu kaldırır. Düz ve kaygan yüzeylere tırmanamaz. Halk arasında vücudunun son bölümü her ne kadar akrebin kuyruğu olarak biliniyorsa da, gerçekte karın kısmının daralan uzantısıdır. Çünkü içinden bağırsak geçmekte olan telsonun sondan bir önceki halkasında dışkılık son bulmaktadır.Akrepler zehirlidir.







Ahtapot

Ahtapot(Octopoda) kabuksuz bir kafadan bacaklıdır. Kayalar üstünde kollarıyla sürünerek ve suyu hunisinden püskürterek hareket eder. Küçük türleri kayalık ve yarıklar arasında gizlenerek avlanır. İnsan ve büyük hayvanlardan saklanırlar. Çekmenli kollarıyla yengeçleri yakalar, kabuklarını boynuzsu ikiz çeneleriyle ve dişli dilleriyle parçalarlar. Parlak ve ses çıkaran nesnelere karşı çok meraklıdırlar. Mürekkep balığı en yakın akrabasıdır.


Kamufle olan (daha olmamış,oluyor) ahtapot
Yüzen ahtapot Vücutları kese şeklinde yuvarlağımsı olup, manto üzerinde yüzgeçler yoktur. Boyları 100 cm ye kadar çıkabilir. Bir çift küçük çubuk halinde kabuk kalıntısı bulunur. Ağız çevresinde, üzerinde 2 sıra vantuz bulunan 8 adet, benzer yapıda güçlü bacak ve kolları bulunur. Ters çevrilip bakılırsa tam ortada kuş gagasına benzeyen sert, koyu renkli ve kesici ağzı görülür. Erkeklerde bu kollardan birisi cinsel organ vazifesi görecek şekilde değişikliğe uğramış olup hektokotil olarak adlandırılırlar.


Ahtapotun yumurtaları Ahtapotun yumurtasının her biri bir kapsülle muhafaza edilir. Yumurtalar salkım şeklinde bir küme meydana getirir. Her kapsülün bir ucu taşa veya başka bir zemine bağlanır. Dişi ahtapot yumurtaların üzerine kuluçkaya yatar. Açlıktan ölme pahasına yumurtalarını terk etmez. Hatta zorda kaldığında bacaklarından bir kaçını yiyebilir. Yumurtadan doğrudan doğruya ergine benzer yavrular çıkar. Bu yavrular sinir sisteminin kontrolü altında kasılarak veya gevşeyerek seri bir şekilde renklerini değiştirerek bulundukları ortama adapte olurlar.ya burda hiç bişiy yok

;;